Bir senedir katılmayı sabırla beklediğim bir yarıştı TRS. Hatta kayıtlar açıldı mı derken öylesine bir şansımı denedim. Daha ilan edilmeden, birinci sıradan kayıt olmuştum. Eminim, organizasyondakiler bile şaşırmıştır. Sonra, resmi duyuru yapıldı ve on kişilik ön grup kontenjanının ardından 11 numara bana kaldı. Bu sene 27K parkuruna ilgi çok büyüktü: şampiyonumuz Ahmet Arslan, parkur rekortmeni Derya Duman, dünyayı koşan çift Alper ve Elena, Özgür Tetik, Caner Odabaşoğlu gibi tecrübeli isimler kayıt olmuştu.

2018 aralık ayındaki İDA Run Zeus koşusundan sonra biraz ara verip kendime bu koşuyu hedef olarak belirlemiştim. Bunun başlıca sebebi tırmanış ağırlı parkurları daha çok seviyorum (bu parkurda neredeyse iniş diye bir şey yok), bir diğeri de katılan herkesin parkuru öve öve bitirememesiydi. Son sözü en baştan söyleyeyim, iyi ki de öyle yapmışım, müthiş bir deneyimdi.

Koşan herkesin az çok aşina olduğu bir kavram varsa o da ”evdeki hesabın çarşıya asla uymadığı”dır. Nitekim, uzun mesafe koşularını sürdürülebilir kılmanın birincil koşulu da zamanla vücudunuzu ve alışkanlıklarınızı anlayıp süprizlerle baş etme becerisini kazanmaktır. Kış başı yaptığım birkaç yenilikle yıla kötü başladım ve maalesef mart ayına kadar dikiş tutturamadım, gerçi işin bu deneysel kısmını çok seviyorum. Öğrendiklerini deneme yanılma, vücudun dinleyip gözlemleme ile uygulamaya sokmak bence çok yararlı ve kalıcı, tabi ki ciddi bir sakatlığa sebep vermemek koşuluyla.

Antrenmanlarımı Galata-Karaköy-Beşiktaş üçgeninde ağırlıklı olarak asfaltta yapıyorum. Pazar uzunu yaptıysam mutlaka pazartesi dinlenip salı daha yumuşak tempo 10 veya 12K / +300m ile başlıyorum, çarşamba 12-15K/ +500m, antrenman dönemine göre perşembe ya dinleniyorum ya da kolay 10K, cuma 12K düz, cumartesi mutlaka dinleniyorum, pazar da 15-20 K/ +500m arazi koşusu şeklinde bir antrenman çizelgesi izliyorum. Haftalık 50-60K arası ve +1500m hedef olarak idman yapmaya çalışıyorum. Kronik sakatlıklarımdan dolayı interval hiç yapmıyorum, onun yerine yokuş ve fartlek ile aerobik kapasiteyi arttırmaya çalışıyorum. Bu plana harfiyen uymaya çalışmamdaki amaç hızlı bir gelişme kaydetmekten ziyade 30K civarındaki koşuları sorun yaşamadan uzun dönemde keyifle koşabilmek. O nedenle çok sık da yarışlara katılmıyorum. TRS’e hazırlanırken de tek tük 20K’nın üzerinde uzunlar yaptım, ilave olarak yokuş antrenmanını haftalık +2000m civarı yaptım. Koşuya hazırlanırken birçok farklı kaynakta bol bol merdiven çıkmayı önermişler ama maalesef bu görüşe katılmıyorum. Merdiven çıkarken yere basış açınızdan dolayı dizlere özellikle ekleme çok yük biner, uzun dönemde doğru bir antrenman stratejisi değil. Oysa yüksek eğimde olsa bile, patikada veya yolda doğru basış tekniği ile yapılan power hiking veya koşma antrenmanlarında, basış açısından dolayı kaslar ve ligamanlar ekleme binen yükleri azaltır. Tavsiyem böyle bir koşuya hazırlanıyorsanız merdiven çıkmak yerine sırtınızda ağırlık ile ( kurşun yelek, çanta vesaire) uzun yürüyüşler yapın, squat ve core egzersizleri çalışın. Çünkü TRS iki önemli bölümden oluşuyor, birazdan daha detaylı anlatacağım.

Koşu başlangıç alanı, Çıralı-Kemer. Buraya ulaşım maalesef birazcık güç. Bu nedenle kayıt olurken birlikte gitmeyi düşündüğünüz arkadaşlar var ise temas kurarak kaydolun, lojistik açıdan faydasını görürsünüz. Antalya’dan buraya ulaşım otogardan ilçe otobüsleri ile sağlanıyor, yol çok akıcı değil ve otogardan Çıralı sapağına yaklaşık 1.5 saat sürüyor. Ana yoldan çıralıya erişim de saate bir geçen dolmuşlar ile sağlanıyor. İn, bin, bekle biraz güç. Dönüşte bu yolla Antalya havaalanına varmamız 3 saatten fazla sürdü. Gelirken sağolsun Team.Run.Bo ekibinin shuttle aracında yer vardı, havaalanından iki saatte konforlu bir şekilde geldik. Shuttle veya araç kiralama çok işinize yarar.

Büyük şehirde yaşayan orta sınıf hastalığı, internetten birçok yorumu okuyarak, arkadaşlara danışarak konaklamayı ayarladım; kasmaya hiç gerek yok. Koşu başlangıç alanına en yakın, en makul yerlerde kalın pişman olmazsınız. Sezon daha başlamamış oluyor, genel olarak Çıralı sakin bir yer. Hepsi de üç aşağı beş yukarı aynı hizmeti sunuyor. Önemli bir konu, benim gibi sese duyarlıysanız önleminizi alın, zira ender bulunur bir doğadasınız ve sabahın beşinde horozlar ile uyanacaksınız. Huysuz uyanmıyorsanız, çok güzel bir his ama hafif uyuyan biri iseniz stres kaynağı olabilir.

Koşu başlangıç alanı, fuar ve kit dağıtım yeri hemen plajın dibinde. Daha çok butik bir organizasyon, eş dostla sohbet etmek için güzel bir ambiyans. Rossist ekibi son birkaç organizasyonda zorunlu malzeme konusuna vurgu yapıyor, çok takdir ediyorum ama keşke sadece söylemde kalmasa bir de denetlense. Organizasyonlar hala katılımcıları kaçırmamak adına bu konuda Avrupadaki emsalleri gibi katı bir tutum sergileyemiyorlar. Bu yarışta da minimal koşanlar, pet şişeler ile koşanlar mevcuttu.

Gelelim koşuya. Saat 7’de start verildi. Erken gibi görünse hava oldukça nemli ve sıcaktı. 50 metre içinde kumsaldan çıkılıp asfalt yola giriliyor, Yanartaş merdivenlerine kadar dümdüz. Tempolu bir çıkış yapmak mümkün. Chimera Run ön grubu ve Ahmet Arslan daha ilk kilometrelerde mesafeyi açmıştı. Yirmi kişiye yakın kalabalık bir grup halinde da onların peşinden ilerledik. Herkes ister istemez temkinliydi, zira ilerleyen saatlerde sağlam bir dağ tırmanışı bizi bekliyordu. Yanartaşa gelmeden geniş merdivenler var, burada görece keskin bir tırmanış başlıyor. Merdivenlerden sonra havadaki nemden nabzımın oldukça yükseldiğini hissettim, daha koşunun başlangıcıydı ama sırılsıklam olmuştum. Acaba burun spreyi mi nabzımı uçurdu, bu hale geldim derken sorasında birçok kişinin benzer şeyler yaşadığını öğrendim. Açıkçası Yanartaş’ın oradan geçerken pek bir şey hissetmedim, gündüz gözüyle ve koşunun harareti ile öyle baktım geçtim. Bu kısımlar klasik Likya yolu, kayalık patika; ardından kısa bir iniş. İnişin bitiminde ön gruptan bir kısım ana yolu takip edip kaybolmuş, o alanda işaretleri dikkatli takip etmekte fayda var. İşaretleme asılında iyi sadece belki yön belirtecek şekilde olursa daha iyi olabilir. Grup halinde koşmalarda kaybolma daha fazla oluyor. Bu noktadan sonra sürekli tırmanış başlıyor.

CP’ler nerede, arada ne var gibi teferruatları maalesef bu yazıda pek değinmeyeceğim, bunlar için yarışın web sayfasını inceleyebilirsiniz. Kendimce önemli olduğunu düşündüğüm kısımlara vurgu yapacağım. Yanartaşı takiben inilen patika ve dere geçişinden sonrası sürekli tırmanış. İkinci CP’ye kadar büyük kısmı geniş yol veya koşulabilir patika. Benim yaptığım hata bu alanda görece tempolu gitmek oldu ve benim için yarışın sonunu da hazırladı. Çünkü yüksek nabız ve hızlı irtifa kazanımı ile midem iptal oldu. Bu durumu maalesef birçok koşuda yaşıyorum, Likya koşusunu hiçbir şey yiyip içmeden bitirmiştim, ne yazık ki bu tarz koşularda doğru bir beslenme stratejisi oturtamadım. Koşu sonrası Alper Adaş ile sohbetimizde o da benzer bir dertten müzdaripti. Belki biraz irtifa alıştırması yapmak işe yarabilir. Velhasıl, bulantıdan ne bir şey yiyebildim ne de içebildim, her denememde kusmaya ramak kaldı ama nitekim, kusamadım da. Bitiş çizgisine kadar öyle arafta kaldım Haliyle beslenemeyince de çok güçsüz kaldım. İkinci istasyondan sonraki tırmanış, asıl hazırlıklı olduğum kısıma haşlanmış patates olarak girdim.

Koşudan bir önceki gün yarışla ilgili sohbetlerimizde en sık kullanılan kelime baton idi. Baton aşağıya baton yukarıya… Burada başka bir şehir efsanesinden bahsetmek istiyorum. Bu koşu batonsuz düşünülemezmiş…miş…miş… Gözlemim şu ki eğer baton kullanmaya alışıksanız, tekniğe hakimseniz işinize yarar, hızınızı arttırır. Veya yeterince idmanınız olmadığı halde amacınız bir süre çatısı olmadan sorunsuzca bitirmek ise yine eklemlerinizi korumak için işe yarayabilir. Ama idman yapmadıysanız ve/veya tekniğe hakim değilseniz ve de koşmaya kalkarsanız bence bu parkurda (aslında birçok parkurda) baton yük olur. İkinci CP’den zirveye kadar olan kısmı ortalama birçok koşucu 2:30-3 saat gibi sürelerde geçiyor. Kol kasları, omuz kasları bacak kaslarına göre çok daha çabuk yorulan görece küçük kaslar. Baton tekniğine hakim olmadığınızda enerjinizi efektif kullanmadığınız için daha çok güç harcarsınız. Bu parkur da hem eğiminden dolayı hem de irtifadan dolayı güç isteyen bir parkur.

Ben de baton idmanı çok yapmadığım için, yanıma gereksiz bir ağırlık olmasın diye almadım. Kararımın oldukça yerinde olduğunu, benim açımdan bir fark oluşturmadığını ertesi gün test etme şansım oldu. Hedeflediğimden 20 dakika geç bitirmiştim ama bunu çokça beslenme stratejimin iflas etmesine borçlu olduğumu düşünüyorum. Zira bitkin düştüğüm kısımda batonları ile beni geçen birçok arkadaşı bitime iki kilometre kala yakalayıp tekrar geçme şansım oldu.

Deniz seviyesinde nem ve sıcakla başlayan koşu, sis üzerinde serin hava, donmuş kar ve zirvede kuvvetli bir esinti ile 4 saat 57 dakika 46 saniyede genelde 18. olarak bitti. Açıkçası son iki kilometre ben de bittim, motivasyonum bir an önce bitiş çizgisine varıp sıcak bir şey içmekti. Berg Sky ekibinden tanıdıklar inerken nükteli bir şekilde takıldıklarında ne dediklerini tam idrak edemiyordum. Bitiş çizgisinden sonra da çorbayı içmek bir süre mümkün olmadı.

Parkurun güzelliğini, ne kadar ilginç bir deneyim olduğunu kelimeler ile gölgelemeyi düşünmüyorum. Galeriye girip fotoğraflara bakarsanız zaten hemen kayıt olursunuz.

Organizasyon genel olarak başarılı. Bilgilendirme, yönlendirme, işaretleme her şey yerindeydi. Birkaç eksik nokta vardı umarım önümüzdeki yıllarda onlar da düzelir. İlki zirvede giyinip soyunmak için küçük bir çadır olabilir, umumi tuvalette yorgun argın üst baş değiştirmek hoş değil. Kit dağıtımında bir kısım drop bag daha gelmemişti, bunun için gel git yaptık, maalesef bizde işler hep son güne bırakılıyor. En önemli aksaklık da Berg Sky yarışındaki arkadaşların bazılarının ‘drop bag’lerinin zamanında istasyona iletilmemeleri idi. Bence bu çok ciddi bir aksaklık. Biraz daha ciddiyet ve duyarlılık eminim bu koşunun prestijini arttırır.

Bir daha bu koşuya katılacak olsam neyi farklı yapardım? Beslenme planını daha ciddi çalışırdım. Yokuş koşu idmanlarını kararında bırakıp daha fazla ağırlıkla uzun yürüyüş (dağcılık şeklinde) idman yapardım. İlk CP’ye kadar tempoyu çok yüksek tutmazdım. Parkurun ilk yarısında single track çok az, haliyle ilerleyen bölümde gücünüzü korursanız telafi etme şansınız çok fazla. İlk CP ve ikinci CP arasını daha kararlı yavaş bir tempoda koşardım. Daha hafif bir ayakkabı ile gelirdim. Parkurun neredeyse tamamı yokuş yukarı haliyle, zemin yer yer kayalık ve düzensiz olsa bile yastıklama ihtiyacı çok fazla değil. İyi turşu olan yere yakın bir ayakkabı bu parkur için ideal. İmkanım olsa irtifa antrenmanı şahane olur…ve yine baton almazdım…

Güzel bir organizasyon gerçekleştiren Rossit ekibine ve Polat Dede’ye, efsane fotoğrafları için Goshots.net ekibine, sevgili Team.Run.Bo’ya, akşam yemeğindeki sıcak sohbetleri için Coumbia Montrail ekibine ve tüm gönüllü arkadaşlara çok çok teşekkür ederim. Seneye görüşmek ümidiyle…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir