Bu sene ilki düzenlenen bu koşuya katılmak planlarım arasında yoktu, hatta ilk ilan edildiğinde aceleye gelmiş gibi bir hisse kapıldım. Çünkü birkaç senedir farklı platformlarda böyle bir koşu yapılacağı konuşuluyordu ama hep bir muamma idi. İnstagram’da haberini gördüğümde, durumu açıklığa kavuşturmak için güvensiz bir şekilde Uzunetap’a hemen bir eposta gönderdim. Yanıt gecikmedi, evet, yeni bir Uzunetap organizasyonu daha. İstanbul’un bence böyle bir koşuya ihtiyacı vardı.
Bir yandan Uludağ Ultra Trail hazırlıkları devam ederken çok sevgili Run.Bo’lar koşuya kayıt olduklarını söylediler, ben de uzun antrenman olur niyetine dahil oldum.
Diğer segmentler, parkur teknik detayları gibi bilgilere https://www.istanbulultratrail.com/TR/ adresinden ulaşabilirsiniz.
Koşu başlangıç noktası Taşdelen’di. İstanbul içi olsa da maalesef buraya toplu taşıma ile gelmek çok kolay değil. Biz arkadaşın aracı ile toplu halde geldik. Etkinlik alanı Uzunetap organizasyonlarından aşina olduğumuz üzere oldukça renkli ve coşkuluydu. Çeşme, tuvalet gibi olanakların olması da çok iyi.
Koşu startı verilmeden daha güneşte durduğum yerde sırılsıklamdım. Açıkçası havanın bu denli sıcak olması beni endişelendirmedi değil. Kalabalık bir grup Nesrin hoca eşliğinde ısınma hareketleri yaparken ben çeşme başında soğumaya çalışıyordum. Anonslar yapıldı, yerimizi aldık ve start verildi. Hızlı bir çıkış olur diye tahmin ettim ama ön grup temkinli gidiyordu. Kısa bir asfalt koşusundan sonra toprak yola giriliyor ve parkurun büyük kısmı toprak yolda koşuluyor. Sıcak hava ve nem daha ilk kilometrelerde kendini fazlasıyla hissettirdi. Ne kadar güç vermeye çalışırsam çalışayım bacaklarım gitmiyordu. Daha yolun başında ayaklarımın altı yanmaya parmaklarım hafif uyuşmaya başlamıştı, devamı nasıl olur tahmin bile edemedim. Geçen seneki Kapadokya hadisesi gibi olur diye de çok korktum. Kavurucu güneşin altında sabit bir tempo tutturmaya çalıştım. İlk CP’ye vardığımda sularımı bitirmiştim. Normalde bu kadar kısa mesafede bu kadar çok su içtiğimi hiç hatırlamıyorum. Oyalanmadan devam ettim ama ön grubu kaçırdım. Bundan sonra tempoyu kafama göre sürdürmeye çalıştım. Parkur bir noktada parka girdi ve ağaçların gölgeliği yumuşak zemin çok iyi geldi. Sonra da dar bir patika üzerinden ikinci CP’ye vardık. Kötü haber, parkur bir Uzunetap klasiği olan gel-git şeklinde idi. İkinci CP’den dönüşte dar patikadan gelenler gidenler karışıyor ve karşılıklı geçmesi zor bir durum oluşuyor. Bir süre Ersavaş Güdül ile birbirimizi motive etmeye çalıştık ama olmadı. Sıcak ve nem çok kırıcıydı.
Dönüşte parktan çıkıp toprak yola girdiğimizde bende motivasyon tamamen tükenmişti. Düz yolda bile yürümeye başladım. Böyle bir havada 100 ve 60 koşanlara sabır diledim. Bacaklarım koşmak istemiyor, kendime lanet okuyordum. Sıcakta, nemde koşmaya alışığım. Hatta ağustos ayının öğlen güneşinde Kaş yarımadasında çift idman yapmışlığım var ama böyle bir nem görmedim. Muhtemelen aklımızdan zorumuz vardı ya da sonrasında o da kalmadı.
Güç bela üçüncü CP’ye geldim, suları tazeledim. Görevli arkadaştan uyarı geldi suları idareli kullanın, su yok diye. Ersavaş ile tekrar koş-yürü başladık. Önümüzde yaklaşık 10K vardı ve bir an önce bitiş çizgisine varmak istiyordum ve isteğim kuvvetlendikçe bitiş uzaklaşıyordu sanki. Direncim tekrar düştü ve geride kaldım yine yalnız koşmaya devam ettim. Yer yer güç buldukça da koşmaya çalıştım. Son dört kilometre gibi Ersavaş’a yetiştim ve sabit bir tempo tutturarak birlikte finişe geldik. İkinci kısımda tek başıma koşsaydım muhtemelen harbiden sürünürdüm.
Mevsim ve hava koşulları itibariyle bu koşu çok zor bir koşu. Havanın nemli olması hem direnci kırıyor hem de nefes almayı zorlaştırıyor. Tuz Gölü ve Kapadokya sıcakları bunun yanında hiçbir şey değil. Daha uzun ve zor koşularda bile motivasyonumun bu denli kırıldığını hatırlamıyorum. Bu haliyle zoru seven ve kendi sınırlarını test etmek isteyenler için değişik bir koşu olabilir. Diğer yandan maalesef parkurun hiçbir cazibesi yok, ne iyi ki koşmuşum ne de gene koşarım diyebiliyorum. Bu yıl merak ettiğim birkaç koşuyu listemden çıkarmamın sebebi parkurun ağırlıklı toprak yol şeklinde olmasıydı. Beni hiç cezbetmiyor. Organizasyonlar da daha fazla yol koşucusunu dahil edebilmek için veya lojistiği kolaylaştırmak için bunu tercih ediyorlar. Bu koşunun devamlılığının hava koşulları bu şekilde seyrederse zor olacağı kanaatindeyim.
Yapıcı eleştiri mahiyetinde de istasyonlarda daha fazla su bulundurmak, bitiş alanında soğuk bir şey sunmak, bitiş çizgisinden geçince su isteyince karşınızda çeşme var yanıtını almamak ve bitiren büfesine birazcık yiyecek bir şey eklemek iyi olabilir. Güneşte kavrulmamak için madalya törenine kenardan destek vermek durumunda kaldık, biraz komik bir görüntü oluştu. Ve malum konu, cut-off süreleri… Şayet bitirirse bir arkadaş kürsüde olacağı için madalya töreni gecikmeli yapıldı. Bu cümle bile tek başına gülünç. Evet, çeşitliliği desteklemek, birçok kişiyi cezbetmek için böyle bir uygulama var ama cut-off süresinde bitirmiş birini bilmem ne birincisi diye kürsüye çıkarmak da ayrıca absürt. Tartışmaya açık bir konu…
Özetle, değişik bir deneyim oldu. Kona Ironman’e hazırlanan varsa idman niyetine koşsun derim.
Sevgiler, saygılar…
30 K 3:06 / G 13/ A 9
