Bütün hafta sabah akşam çalışırsınız da cumartesinin gelmesini dört gözle beklersiniz ya biz koşucular için de Kapadokya yarışı öyle bir hal aldı. Bütün sene ona endeksli, koşu takvimi ona göre şekillenir oldu: Kapadokya’ya daha iki ay var, abi… Kapadokya sonrası tek yarışım var… bu sene sen kaç koşuyorsun… Şurdan bir kilo Kapadokya verir misin usta, yağsız olsun…

Gururumuz, iyi ki var, umarım hep daha da iyiye gider.

Benim kendisi ile münasebetim, farklı sebeplerden ötürü, son iki sene parkurun sonlarına doğru sürüngene evrimleşmem nedeniyle çok kişisel bir hal aldı. Bir nevi kan davası… Ayağında Hoka, sırtında koşu çantası, dişlerinin arasında jel ile çölde poz vermiş Clint Eastwood’u hayal edin… Herşey bir avuç madalya için…

E’fem ben tatlı su koşucusu olduğum için senede bir adet maratonüstü mesafe koşuyorum. Ülkemizdeki ilk on kilometre koşusundan sonra yüzlere terfi eden trenden nasibimi alamadım. Durumum yoktu, yoksa abi hiç hazırlanmadan yüz koştum desem kesinlikle zengin gösterirdi, muhabbeti yani… Eş dost yardımı ve kredi ile bu sene de 63’e girdik, bana başını ve kuyruğunu anlatması kaldı ki koşanlar gövdesini ezberledi, koşmayanlar da geçmiş hikaye ve raporlara bakabilir.

Bu sene kararlıydım, geçtiğimiz yılda yaptığım hataları tekrar etmeyecektim. İlk yıl 38 parkurunu koştum ve lay lay lom ederken susuz kaldım. Arabesk filmindeki Şener Şen misali Ürgüp çöllerinde su dilendim. İkinci yıl 63 parkurundaydım, hayatımda ilk defa su toplaması ne imiş fena bir şekilde tecrübe etmiş oldum. Akdağ ve sonrası yere basamaz oldum, bağ gezisine çıkmış avare gibi salına salına parkuru tamamladım.

Bu sene her şey güzel olacak dedik, nitekim bir yerden de olmaya başladı…oluyor…olacak inşallah…

Antrenman programım üç aşağı beş yukarı aynı, pek gelişmeye veya hızlanmaya yönelik bir idman yapmıyorum. Mevcudu korumak benim için yeterli. Kış uykusuna yatıp Mart gibi Alanya ile sezonu açıyorum, İstanbul Yarımaratonu sistem kontrol koşusu, araya bir garnitür, bir hedef koşusu ve Kapadokya, sonra tatlı… Basit hali ile Salı düşük tempo, Çarşamba yokuş idmanı, Perşembe yatış, Cuma yokuş ağırlıklı orta mesafe, Cumartesi yatış, Pazar uzun. Uzundan anlayışımız tabi farklı olabilir, en fazla 20K civarı. Haftalık toplamı da döneme göre 60-70 bandında tutuyorum, en yüksek dönemde Perşembe de idman ilave edip 80K ya çıkıyorum. Bu seneki idmanlarım daha sabit tempoda ve daha tutarlı idi.

Geçen yıldan farklı yaptığım tek şey de artık kısa idmanlarda yanıma su veya yiyecek almıyorum. Uzunlarda da tempo ve nabzımı hiç dalgalandırmamaya özen gösteriyorum.

Gelelim koşu haftasına, gözüm sürekli hava durumundaydı. Yağmur var mı yoksa hava güneşli mi? Tüm stratejim bunun üzerine kurulu idi. Son günler gösterdi ki hava güneşli. Minimal koşacaktım. En hafif çanta, en hafif şort ve atlet, en ince yağmurluk, asgari jel, en hafif ve havalanması en iyi ayakkabı, parmak çorap ve zorunlu malzeme. Son gün bile sürekli hava durumuna baktım durdum, çünkü koşuya yağmurluk üstümde başlamak istemiyordum. Nitekim hava sabahın erken saatinde bile Ürgüp için görece sıcak sayılırdı. İlk defa atletle koşacaktım, hissi bile çok garip.

Bu yıl Asia Minor hotel dolduğu için Hitit Hotel’de kaldım, rezervasyonu da uygun diye organizasyon üzerinden yaptım. Özetlemem gerekirse Tarantino’nun Hostel ile Texas Chainsaw Massacre arasında bir yerde. Meğer eskiler buranın ününü biliyormuş. Aile işletmesiymiş. Pencere önündeki örümcekler henüz nüfusa kaydettirilmemiş, belki ilerleyen yıllarda rutubet kokusu ile birlikte haneye yazılır. Conteus Media’dan arkadaşlar sponsor olursa ilk kısa metrajımı orada çekmeyi düşünüyorum.

Sabaha kadar uyuyamadığım için kalkmak hiç zor olmadı. Sıcak bir duş alıp ardından hemen kahvaltıya geçtim. Sabah uyandığım gibi gelen Big Brother gelmedi, buyursun gelsin diye hazır kahve içtim, koyuldum beklemeye. Stres işte, beklersen gelmez; beklemediğin anda da pödöfff. Mühim konu, eskiden garantiye almak için bir gece önceden magnezyum saşe alırdım ama o da ertesi günü biraz öngörülmez kılıyor. Neyse uzunca bir bekleyişle tekrarlayan çabalarla iş görüldü ve otelden fırladım. Bib kemerimi unutmuşum geri döndüm. Telaş, kaygı, heyecan…

Başlangıç alanına kadar minik bir koşu yaptım. Ardından çantamı teslim ettiğim gibi dinamik esnemelere başladım. Ersavaş reisin tavsiyesi üzerine edindiğim mp3 çalarlı kulaklık koşu öncesi ortamdan sıyrılmama çok yardımcı oldu. Sakin sakin, kendi başımaymış gibi bir kenarda esnedim durdum. Sonra numaralara göre ayrılmış alana geçtim. Güzel bir uygulama, umarım ilerleyen yıllarda daha titiz bir şekilde ve tüm koşularda uygulanır. Bir iki hatıra fotoğrafı, merhaba, nasılsın abi, vallahi ben de hiç çalışamadım sınava sular kesikti muhabbetinden sonra start verildi. Yokuş! Tatlı talı çıktık yokuşu. Bu sene çoğu kişi akıllanmış, kafası kesik dana gibi koşan neredeyse hiç yoktu ki mutlaka karşı kabileden bir apaçi olurdu. Patikaya çıktığımız gibi kulaklıkları çıkardım ve tempoyu bir tık arttırdım. Hedefim, bu yıl hazırlandığım gibi nabzı ve tempoyu dalgalandırmamaktı. Hava çok güzel sakin bir tempo yakaladım ve onu korumaya gayret ettim. 3. kilometreden sonra bir hayli seyreldik. Aralar açıldı. Önümde iki üç koşucu ardımda da yüz metre gibi bir boşluk vardı.

Havanın tatlı oluşundan mıdır nedir ilk defa koşarken yüzüm gülüyordu, Bike ile sohbetimiz aklıma geldi: ben görev insanıyım, o ”fun”. Bildiğin keyif alıyordum, bu ne yahu!

Hep çokbilmiş bir şekilde akıl sattığım şeyleri kendim şu veya bu nedenle yapamazdım, by sefer kararlıydım, yapacaktım. Mümin, su iç. Bu cümleyi parkur boyunca kaç yüz kere kendime söyledim bilmiyorum. Mümin, elektrolit al; bunu altı kez. Mümin, beslen; bunu da altı kez. Bu yıl CP’lerden su dışında hiçbir şey (bir dilim kek hariç) almadım, oyalanmadım. Suyumu da gerektiği kadar doldurup devam ettim. Beslenme saatlerimi de CP’ye endekslemedim, matematiksel bir çizgi izledim.

İlk CP’ye hedeflediğimden 3 dakika erken girdim, demek ki herşey yolunda ne çok hızlı, ne çok yavaş. İlk sene grafiğe baktığımda İbrahimpaşa sonrası çıkış gözümde çok büyümüştü, aynı çocukların yetişkinlere bakışı gibi. İki sene sonra ıslık çala çala zorlanmadan koşmak çok keyifliydi. Hala tempomu koruyordum. Bu kısımda maalesef keçinin istemediği ot burnunun dibinde bitermiş misali koşarken böğüren bir arkadaş takıldı peşime, buyur geç diyorum geçmiyor hızlanıyorum ensemde bitiyor. Fesupanallah çeke çeke koştuk bir süre. Tam artık İnegöl usulü hal hatır soracaktım ki sohbete başladık, İran’dan geliyormuş, tatlı çocukmuş. Böğürmesin diye bol bol konuşturdum. Sonra iyi de bir ritim yakaladık bastık gittik. Birkaç tereddüt dışında iz sürmek kolaydı. Seyrek koşunca iz takip etmek ayrı bir görev haline geliyor.

Bir yerlerde Game of Thrones setinin içine düştük. Koca koca beygirlere, büyüksün abi deyip yanlarından yürüyerek geçtik. Birkaç yerde hepimiz balçığa bulandık. O vadi senin, bu patika benim diyerek Göreme’ye geldik. Herşey plana uygun gidiyordu ta ki roller coaster parkur benim kronik problemleri hortlatana kadar. Göreme CP’den çıktım iki kilometre koştum koşmadım dizimdeki ağrı şiddetlendi. Yere basamaz oldum. Durdum esnedim, biraz geçti. Birkaç yüz metre daha gittim bu sefer kalçama kadar vurmaya başladı. Eyvah eyvah! Tekrar durdum, iyice esnettim. Dizimi kırmadan koşmaya devam ettim. Muhtemelen gören veya tanık olanlar çok gülmüştür, bu herif ne biçim koşuyor böyle diye. Buraya kadar nasıl geldi acaba?

Fazla sürmedi, parkurun en dur kalk yerinde artık yere basamıyordum. Bırakmayı düşündüm ama topallayarak geri gitmeye gözüm yemedi. Çantamda bir ağrı kesici vardı, onu aldım. Biraz yürüdüm. Bir çit bulup orada esnemeler yaptım. IT bandı hortlatan, gluteal kasların kasılmasıydı. Onları iyice esnettikten sonra bayağa bir rahatladım. Koşmaya başladım. Önümdeki grup kaybolmuş tekrar kavuştuk birbirimize. Ankara’dan bir koşucu arkadaş ile birbirimize yol vere vere, tatlı tatlı koştuk. O da daha koşunun başında kötü bir şekilde düşmüş. Sağolsun onun desteği sayesinde Çavuşin’e kadar geldik. Ben yerini yanlış hatırlıyormuşum, CP’ye son 3 kilometre kala çok zorlandım. Hatta koşunun belki tek gerçek anlamda zorlandığım yeri burasıydı. Biz Çavuşin’e giderken o da sürekli kaçıyordu. Büyük organizasyon, adamlar gelmek bilmeyen CP yapmışlar.

İdrarım hala koyuydu. O yüzden Çavuşin CP’de bolca su ve gazı kaçmış soda içtim. Dışardaki hortumun altında vücudumu serinletip hemen çıktım. Kendimi tazelenmiş hissediyordum. Tekrar tempoyu arttırmaya başladım, İran’dan gelen arkadaşa rastladım. Yokuşun başında tükenmiş dinleniyordu. Koşabildiğim yerleri koşup hızlıca tırmanmaya gayret ettim. Ağrıdan dolayı yavaşlamanın telafisini Akdağ tırmanışında yaptım, on kişiye yakın bir grubu bu kısımda geçtim. Tepeye varınca da tempoyu tekrar arttırdım. Bundan sonrası artık kafamda bitmişti. Bitiş çizgisini ve birayı düşünüyordum. Son istasyona girdim, sularımı tazeleyip biraz kafeinli jel alıp koşmaya başladım. Kalan gücümü son damlasına kadar kullanacaktım.

Parkurun bu kısmı İskandinav sanat filmi gibi. Boş, sessiz, sıkıcı ve anlam dolu. Sürekli bitince ne yapacağımı düşündüm. Aydınlanma. Bira. Yemek. 4 kilometre… 3 kilometre… 2 kilometre… Allah allah, 63 oldu ama hala ben finiş falan görmüyorum, bu ne yahu! Asfalt geçişi. CUT – CMT/CST ayrımı. Koşuyorum… bira için… yemek için… yeter be demek için… 38’deki arkadaşlar gaza geliyorlar, kendilerince yarış modunda yardırıyorlar. Korktum kızcağız oksijensizlikten gidecek diye, böyle zorla çığlık çığlığa nefes alarak koşan hiç görmedim. Hayat kısa, değmez bu hırsa, ben 63’lük dedeyim diyecektim… Finiş çizgisi göründü, gönüllülerin hoş desteği ile bu sene yara bere olmadan, su toplamadan, sürünmeden, başı dik, ağzı kulaklarında hedeflediğim sürede çizgiden geçtim.

Bir Tarantino filminde görülmesi gerektiği kadar kan ve aksiyon olmadığı için mutluydum. Kapadokya ile olan husumetimiz burada son buldu…

Emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler, gururumuzsunuz. Mental olarak pek koşmaya can atmadığım bu sene desteklerini, güleryüzlerini esirgemeyen sevgili Team.Run.Bo’ya da ayrıca teşekkür ederim. İyi ki varsınız! Ara sıra ”fun” da fena olmuyormuş…

THE END

CMT 6:55:01 / G:25/ A:15


2 Replies to “2019 Salomon Cappadocia Ultra Trail CMT (63K) Yarış Raporu”

  1. Sedat Kurtuluş says:

    Tebrikler Mümin Bey. Hedeflediğiniz süreyi tutturabildiğinize sevindim. Bitirme süreniz gerçekten çok iyi. Başarılarınızın devamını dilerim.

    Cevapla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir