2017 yılındaki organizasyon, ilk uzun mesafe arazi koşum olması ve de çocukluğumun geçtiği Bursa’da düzenlenmesi nedeniyle benim için çok özeldi. O yıl Zeyniler köyünden başlayıp çok güzel bir rotadan geçerek şelalenin buz gibi sularında bitirmiştik. Çok keyifliydi ve bir sonrakini beklemeye koyulmuştum ki talihsiz bir durum nedeniyle iptal edildi. 2019 yılında ekip genişlemişti ve bizi iyi bir organizasyonun beklediğinin sinyallerini sosyal medyadan verilmişti. Üzerimize düşen görevi yerine getirdik, hemen kayıt olduk ve hazırlanmaya başladık.

Bu sefer iki kişiyiz.

Koşmanın bireysel bir etkinlik olduğunu düşünüyorum bu nedenle, karakterime de uyduğu için, çoğunlukla yalnız koşarım ama ilk defa iki kişilik program yaptım. Mahalleden eski dostum, çok yetenekli olduğunu düşündüğüm, bizim kutsal mekanımız Tower Pub’ın güleryüzlü barmeni Emre Roni Işık ilk patika yarışına katılacaktı. Koşmanın dışında başka birine destek vermek benim için de yeni bir deneyim olacaktı.

Strateji açık ve netti, haftada bir düşük tempo, bir fartlek, bir yokuş ve de bir uzun antrenmanı. En üst seviyede bile haftalık 70K üzerine çıkılmayacaktı, esneme ve düzenli beslenme programı da olmazsa olmaz. Ben programı harfiyen uyguladım, Roni de tabi ki tam olarak uygulamadı, uygulasa ikimiz de gülerdik. Rahat adam 🙂 Ben kalori hesabı yaparken içmeye devam etti…

Cuma öğlen İstanbul Kadıköy IDO’dan yola çıktık, oldukça çetrefilli bir yoldan oteller bölgesine vardık. İstanbul’dan toplu taşıma ile gitmek isteyenler için tavsiye BUDO’yu kullanın, hemen iskele önünden teleferiğe kadar otobüs kalkıyor. Süre yine uzun ama indi bindi yapmazsınız. Organizasyon Bursa Teleferik ile anlaşma sağlamıştı ve ücretsiz biletlerimizle (beleşi herkes seviyor) manzaralı bir yolculuk yaptık.

Teleferikten indiğimiz gibi etkinlik alanı önümüzdeydi. Malzemelerimizi gösterip kitlerimizi aldık ve vakit kaybetmeden hotele geçtik. Karinna hotel hemen beş dakikalık mesafedeydi. Yaz sezonu olduğu için maalesef Uludağ’da kalmak için çok fazla seçenek yoktu, şehirden gel git ekstra yoracağı için tercih etmedik, bu seneki kronik uyku sorunumdan dolayı da çadırı direk eledik. Karinna hotel birçok açıdan beklentilerimizi karşıladı; odalar konforluydu, yemek geniş seçenek ama tekdüze, işletme de ortalama, fiyat biraz yaz sezonu için görece yüksekti.

Biraz fuar alanında gezindikten sonra, yemeğimizi yedik ve odamıza geçtik. Çantalarımızı akşamdan hazırladık. Organizasyon yarış kitini yeni bir boyuta taşımıştı, içinde yok yoktu. Stratejimizi konuşup esnemeleri yapıp yattık. Ben yine maalesef uyuyamadım, sinirlerim o kadar yıprandı ki iki oda ötede sivrisinek osursa uyanıyorum.

Koşudan iki saat önce kalkıp klasikleşen tereyağ-bal-ekmek kahvaltımı yaptık, giyinip başlangıç alanına geçtik. Bir hayli kalabalık görünüyordu. Genelde koşuların başlangıç alanlarında ambiyans biraz zayıf kaçar ama burada gayet keyifliydi. Organizasyonun her adımda çok çaba gösterdiği açık ve net okunabiliyordu. Dostlar ile selamlaşıp ısınmaya geçtik. Isınmasa mıydık acaba?!? Hava daha sabahın erken saatinde bile çok sıcaktı. Biraz jogging ve dinamik esnemeden sonra başlangıç çizgisinin gerisinde yerimizi aldık. Ciddi bir kalabalık vardı. Yandan, önden sıraya girenler, selfiler, itip kakmalar…medeniyete yolumuz daha çok…

Beklerken bir anons yapıldı, Bursa Büyükşehir Belediye başkanı geciktiği için yarışın geç başlatılacağı. Üzücü ama şaşırmadık değil mi? Olur bizde böyle şeyler… artık her türlü şeyi kanıksadık… Yeğenim en önden, istediği kadar koşacak sonra da kürsüye çıkarıp madalya vereceksiniz dese kimse yadırgamaz sanırım… Öyle utanç verici bir haldeyiz… Velhasıl kendileri teşrif ettiğinde ıslıkla ve düdükle müthiş bir protesto yükseldi. Arkadaşlar, yapmayın, etmeyin…spora siyaset karıştırmayın diyenler, oldu ama ben katılmıyorum. Endişelerini anlıyorum, fakat yüzlerce insan orada belirli bir saatte toplanmak üzere sözleşmiş, çalışmış, yol tepmiş, taa nerelerden gelmiş ve bu saygısızlığı hak etmiyorlar. Bunun siyaset ile de zerre ilgisi yok, karşınızdaki insan duyduğunuz saygı ile ilintili.

Gecikmeli de olsa start verildi ve çıkamadık, çünkü selfie çektirmek için önümüzü kapatan arkadaşlar koşmuyor bayağa yürüyorlardı. Sıralamada ilk yüze girme ihtimali olmayan arkadaşların en önden başlama ısrarı ve içgörüsüzlüğünü anlamak gerçekten güç. Mutlaka yarışlarda puanlama sistemine göre start verilmeli.

Asfalta çıktığımız gibi bu grubu sollamak için daha ilk kilometrelerde gazı kökledik, bunun bedeli biraz ağır oldu. Hotellerin önünden geçerken öğrencileri tezahüratları hoş bir atmosfer oluşturdu. Tebessümle geçtik o kısmı ve patikaya girdik. Önümüzde ortalama eğimde uzun bir tırmanış vardı. Aslında en tehlikeli tırmanışlar bunlar, çünkü ciddi direnç istediğinden temponuzu ayarlamakta güçlük çekebiliyorsunuz. Kısa dik bir yokuşta yeri geldiğinde yürümeye geçerken, böyle bir yokuşta zihin tempoyu korumaya ve arttırmaya çalışıyor. Yükseklik, sıcak hava ve mesafe artınca da çaktırmadan insanın gücünü tüketiyor. İlk CP çok erkendi ve uğramadan es geçtim. Roni’ye baktığımda göremedim ve içimden homurdanmaya başladım. Sabahki diyaloğumuz, kendi hissiyatına göre koş ve birlikte koşmak için çaba sarfetme şeklindeydi.

Açıklık toprak yoldan, hoteller bölgesinin üzerinde, uzun hızlı bir kısım bizi bekliyordu. Aşağıya doğru eğimle birlikte süratli koşmak için fazlasıyla elverişli ve görece temkinli de olsa öyle yaptık. 10. km civarı kısa bir eğimin ardından gerçek manada patikaya geçiş yaptık. Bu kısım, zor ve bir o kadar keyifliydi. Zemin teknik, çalılar ve taşlar inişi riskli kılıyor, rota sürekli ”S” şeklinde kıvrıldığı için de iyi iz sürmek lazım. İşaretleme genel olarak çok iyidi ama bu alanda çok sık oluşu biraz sorun ve tereddüt yarattı. Roni burada yetişti ve başka bir koşucu ile birlikte dönüşümlü iz sürerek indik. Bir koşucu ayağını burkmuş kenarda duruyordu. İniş tekniği zayıf olanların bu kısımda özellikle dikkatli olması gerekiyor. Çok fazla sinek var, anlık reflekslerinizi bozabilir.

Boğazı gevşek çorabımdan (sabah giyerken tereddüt etmiştim) içeriye taş girdi ve koştukça ayağımın altına doğru yuvarlandı. Acısıyla ister istemez yavaşladım ve ikinci CP’de oturup ayakkabımı, çorabımı çıkardım. Burada oturmak da ikinci ciddi hatam oldu. Alışık olduğumdan daha yüksek irtifada tempolu yokuş koşmak, yüksek nabız mideye vurdu ve beslenemez oldum. İyice güçten düşmüştüm ve CP’de dört dakika kadar oturunca kalkıp devam etmek zor geldi. Mert Onaran bir süre motive etmeye çalıştıysa da olmadı, zihnim koşuyu bırakmıştı. Ağaç kesimi yapılan kısmen düz alanda yürümeye başladım. Yavaş yavaş da jel almaya çalışıyordum. Böyle iki üç kilometre devam ettikten sonra tekrar koşmaya başladım. Ağır ağır devam ediyordum ve kafamda hep aynı cümle vardı, yürümek için mesafe çok uzun, ne güçte olursa olsun bir an önce finişe var. Yolda bir yerde çeşmeye vardı, yüzümü gözümü yıkadıktan sonra açıldım. Elimden geldiğince tempoyu korumaya çalıştım, yolda denk geldiklerimle sohbet ederek son single track kısıma kadar geldim.

Bu kısım bence parkurun ikinci en güzel kısımlarından biriydi. Eğimi belirgin olmasa da sürekli iniş çıkışları ve dar oluşu ile koşmak için zor bir kısımdı. Birçok kişi de bu noktaya gelene kadar zaten tükenmişti. Önümüzdeki yıllarda 30 parkurunda koşacaklara tavsiyem, kontrollü başlayıp son kısıma enerjinizi saklayın. Çünkü parkur ister istemez hızlı başlayıp hızlı devam ediyor, hızlı başlamasına rağmen son düzlükte güç bela yürüyen çok kişi vardı.

Görsel olarak son kısma bayıldım. Uludağ Ultra Trail deyince gözümde canlanan tam olarak buydu. Açıkçası ilk 12 kilometre açık arazi yol koşusu, hiçbir cazibesi yok. Oteller bölgesinin etrafında turlamış oluyorsunuz. Patika ve single track kısım arttırılabilir diye düşünüyorum. İstanbul’dan kalkıp Uludağ’a gelip üçte birini çorak çakıllı toprak yolda koşmanın hiçbir albenisi yok.

Bitiş alanını gördüğümde gücümü toparlayıp tekrar koşmaya başladım. Sıkılmış ve daralmıştım. Sadece bitsin istiyordum. Maalesef bu yıl fiziken hazır olmama rağmen hiç iştahlı bir yarış koşamadım. Kafam ve bedenim ayrı ayrı hareket etti koca yıl boyunca. Bitiş çizgisini geçtiğimde yüzümde buruk bir ifade vardı. Bitiren büfesinden yiyecek bir şeyler aldım, Roni’yi görünce sevindim. İlk patika koşusunda beni yanıltmayıp çok iyi koşmuştu. Öngörüm tutmuş, genelde sekizinci, yaş grubunda ikinci bitirmişti. Çok gururlandım.

Etkinlik alanındaki yastıklara uzanıp müzik eşliğinde yiyecek ve içeceklerimizin keyfini çıkardık. Daha sonra eş dostun gelmesiyle birlikte Decathlon çadırının önünde biraz futbol topu ile oynadık. Etkinlik alanındaki ambiyans şu ana kadar Türkiye’de katıldığım koşulardaki en iyisiydi. ( Gece oteller bölgesi ambiyansı yeme içme anlamında yazın vasat ve konaklama pahalı-çoğu kişi o yüzden günübirlik gelmiş. )

Bu seneki Uludağ Ultra Trail organizasyonu ile ilgili söyleyebileceğim ilk şey gerçekten çok özenilmiş, çok düşünülmüş, çok çaba sarf edilmiş bir organizasyon. Katkısı olan herkese teşekkür ederim, emeklerinize sağlık, çıtayı çok yükselttiniz, umarım hak ettiği şekilde ilgi görüp uluslararası bir organizasyon halini alır.

Yapıcı eleştiri olarak bir iki şey söylemek istiyorum. İlkin yukarıda bahsettiğim gibi daha teknik bir rota hazırlanabilir. İkincisi CP dağılımı daha farklı olabilir. 30 parkurundaki ilk CP çok erken. Ve yarış kitini, genel organizasyon kalitesine kıyasla ahşap ödül plakaları biraz sönük kalmış. Bunları sadece belirtmek için yazıyorum, kesinlikle dört dörtlük bir organizasyondu. Tekrar görüşmek dileğiyle…

30K 3:38 / G: 20 / A:7

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir