Bu yazıyı, uzaktan gelişimini takdirle seyrettiğim bir lise arkadaşımın sosyal medya paylaşımı üzerine hazırlamaya karar verdim. Uzun zamandır aklımdaydı, onun içeriği fikri somutlaştırmaya vesile oldu. Yazı dili hep eksik biraz da sakat olduğu ve yanlış anlaşılmalar aralık kapı bıraktığı için birebir alıntılamayacağım. Niyetim bir zıtlık yaratmak değil tıbbi bir bakış açısı sunmak. Zorluklar karşısında esnek olmanın ne kadar önemli olduğunu vurgulamak için uzakdoğu felsefesinden bambu analojisini kullanan bir üstadın fikrini alıntılıyordu. Doğu felsefesinin bu mistik, muallak, ikircikli yaklaşımına bayılıyorum. Felsefeye şiirsel bir hava katıyor. Tao Te Ching’de de bolca var bu söylemlerden. Söylenen her şey ne kadar basit ve sade görünürse görünsün müthiş gizemli, kompleks bir hava katıyor. ‘’ Ot sadece ot değildir…’’ Binlerce yılda evrimleşmiş estetik söz söyleme sanatı. 

Hollywood sayesinde Bruce Lee de benzer mistik havayı film endüstrisi ile birleştirip harika işler yaptı. Herkesin sebepsiz yere İrlandalıları sevmesi gibi dünya genelinde birbiri ile ilişkili olmayan kitleler bir anda Bruce Lee’ye müthiş sempati duyar oldu. Hatta olur da biri gündelik konuşmada, rastgele, ben Bruce Lee’yi sevmem dese eminim karşısındaki kişi ona şüphe ile bakar. 

Bruce da (bkz. Bruce Lee iyi adamdı, Ahmet abi) ‘su gibi ol’ tarzı mistik röportajlar vermeye bayılırdı. İşin şov kısmını bir kenara bırakırsak kendisi tam bir usta idi. Geliştirdiği tekniği ve uzakdoğu sporlarını dünyaya tanıtması ile kayda değer bir kişilikti. Söylemleri ile uyumlu bir şekilde su gibi akıp gidiyordu. Ama küçük bir sorun vardı, sürekli sakatlanıyordu. 

Bambu analojisinde de, en sert rüzgar bambuyu büker ama kıramaz, rüzgar geçince bambu geri esner. Bambu gibi ol, bükül, geri esne. Su gibi ol, direnme, kıvrıl, ilerle. Söylerken ve okurken bunlar kulağa o kadar hoş geliyor ki, inanmamak elde değil. Adam doğru söylüyor beyler, dağılın! İsteyen arkadaşlar halay çekebilir. 

Antik Yunan’da da bu konu üzerine çok kafa yorulmuş zamanında. Günün sonunda akılcı konuşan değil büyülü söyleyen kazanır.

Efe’m, konumuza dönecek olursak. Bunu benden duymuş olmayın ama siz bambu değilsiniz. Bir pandanın eline kim bilir ne kadar yakışırdınız ama maalesef, değilsiniz. Vücudunuzun büyük bir kısmı sudan oluşuyor da olabilir ama su da değilsiniz. Çok içerseniz, çok işersiniz, o kadar. Büyük usta su veya bambu ile örneklemek istemiş ama kaya da olabilirsiniz. Aha aynı rüzgar kayaya da bir şey yapmaz. Öyle gelir gider, esnemez bile. Bir kişiliği olsa, dönüp ağaca sorar, noldu ya kıçın başın ayrı oynuyor, sallanıp duruyorsun sabahtan akşama. Ya da toprak… Haydaa gene mi rüzgar, gene mi gidiyoruz ya! E hani yumuşak ve esnek olunca bi’şey olmuyordu? Mesajınızı vermek istediğiniz hikayeyi istediğiniz doğa parçası ile süsleyebilirsiniz. Verilmek istenen mesaj kısmen doğrudur ve örnek verilen şey o özellikleri taşır. Bunları kendinize kutup yıldızı yapmanıza gerek yok. Taş taştır, su sudur. Siz de sizsiniz. Bu yaşa gelip hala böyle söylemlerin rehberliğine ihtiyaç duyuyorsanız hayatınız gözden geçirin. Gereğinden çok boş vaktiniz olabilir. 

Bunu duymak genelde yogilerin hoşuna gitmez ama insanın anatomik olarak bir fizolojik hareket aralığı vardır. Bunun sebebi çoklu hareketleri optimum seviyede yapabilmek içindir. İnsan vücudu adaptasyon gücü ve mevcut evrimi ile başlı başına bir mucizedir. Ağaç yaşken eğilir, esnek olan güçlüdür gibi çokça mistik söylemlere fonksiyonel teoriden uzaklaşarak yaklaşırsanız ve erken yaştan itibaren sürekli idman yaparsanız gerçekten müthiş esnek bir vücudunuz olur. Muhtemelen kademeli ve bilinçli yapmışsanız hiç sakatlık da yaşamazsınız. Ama bunun size ilerleyen yaşlarda sorun yaratmayacağını garanti etmek zor. Belirli eklemlerin belirli açılarda kalmasının temel iki nedeni var: İlki yeterli hareket pratiğinin olmaması, ikincisi o eklemin bir fizyolojik aralığının olması. İkincisi kimi hastalıklarda ortadan kalkabiliyor. İdman ve doğru pratikle ilkini geliştirebilirsiniz ve yaşam kalitenize şüphesiz katkısı olur. İkincisinin alanına girerseniz yavaş yavaş hipermobilite, yani aşırı esneklik yaratırsınız ve bunun da ileriki yaşlarda bedeli muhakkak olur. 

Evrimsel açıdan kas iskelet sistemimizin doğru fonksiyon görebilmesi için üç ana öğeye eş zamanlı ihtiyacı vardır: güç, esneklik ve hareket. Bu ne demek? Güç ve esneklik çalışmadan, sabah akşam koşarsanız bedeninize zarar verirsiniz. Hareket ve esneklik çalışmadan, sabah akşam ağırlık kaldırırsanız bedeninize zarar verirsiniz. Güç ve hareket çalışmadan, sadece esneklik çalışırsanız bedeninize zarar verirsiniz. 

Günümüz, tüketim endüstrisinin yeni bir din ve bunun mabedi olarak pazarladığı beden artık kutsal sayılmaya başlandı. Çoğu kişi kendine yakın bulduğu yöntemlerle ritüelini gerçekleştiriyor: beslenme türleri, estetik girişimler, spor, uzakdoğu disiplinleri vs… Hepsinin de arka planda Netflix sloganı gibi ortak bir söylemi var: Bu sadece bedensel bir pratik değil aynı zamanda spiritüel bir yolculuk… Aslında kimsenin bir yere gittiği yok, herkes elindeki enstrumanlar ile hayattaki anlam boşluğunu, aidiyet sorunu gibi soyut şeyleri kompanze etmek için didiniyor. Söylemler ne kadar mistik olursa olsun günün sonunda akılcılık kazanıyor. O yüzden ritüeli gerçekleştirirken o rehberden çok da sapmamak lazım ya da şaapmamak. Hangisi kolayınıza geliyorsa… Çünkü ne bambunun rüzgar umrunda, ne de rüzgarın bambu… Kendinizi fazla kaptırmayın. İlla bir şey olcam derseniz panda olun. 

Sevgiler, saygılar…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir