Bir rüya görürsün. Her şey fazlasıyla gerçektir. Nesnelerin hatları gerçekte olamayacak kadar belirgin, renkleri capcanlıdır. Sanırsın ki bunca zaman ciddi derecede görme bozukluğun varmış da biri bunu fark edip sana gözlük vermiş. Hadi onu anladım da dersin, bu duygular neyin nesi. Bu durumda uyanmayı istememek en doğal hakkı değil mi, insanın? En son ne zaman böyle hissettin ki yaşarken?

Şaşkınlık ve hazzın büyüsünde, yeni yeni alışırken bu güzelim hislere, içten içe uyanma saatinin yaklaştığını sezinlersin. Ama n’olur bitmesin! Lütfen! Daha var, saatin çalmasına. Doğru! En az yarım saat var. Gözünü açıp saate bakmana gerek bile yok. Biliyorsun. Vücudun, her bir hücren biliyor. Yıllardır ritmin bu, derken, pat diye, o güzelim rüye bitiveriyor. O capcanlı 4K imgelerin yerini, soluk hardal sarısı, sis desen sis değil, bulamaç bir görüntü alıyor. Daha uyanmadın oysa ki! Ama artık uyumuyorsun da. E hani yarım saat vardı! Gözlerini sıkıca yumsan, yastığa gömülsen geri gelir mi acaba? Lanet olsun! Gelmiyor. Hala bulanık her şey. Yatak da pek bir rahat ama artık huzur vermiyor. Vaktin var… da… ne uyanmak ne de uyumak istemiyorsun. Sövmek istiyorsun… Ağız dolusu… Nereden geldiğini bilmediğin… apansız biten rüyaya… Saatin alarmı çaldıktan sonra seni bekleyen her şeye… Bu koduğumun arafındaki yatağın rahatlığına… Zamansız gelip zamansız giden her şeye… Lanet olsun! Bir daha rüya görenin de…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir